Gazze savaşı; İsrail'in ufku, direnişin ufku

Per, 14/03/2024 - 22:15

Bunca cinayetlere başvurması ve bu düzeyde dış desteğe sahip olmasına rağmen İsrail'in başarısızlığının ana anahtarı “Filistinlilerin direnişi”dir. Bu, cinayet anahtarıyla, yabancı himayesiyle açılamayacak bir sürgüdür.

Welayet News İşgalci İsrail rejiminin 360 kilometrekarelik Gazze şeridine karşı yürüttüğü savaşın üzerinden beş aydan fazla zaman geçti. Bu süre içinde işgalci rejimin modern savaş uçakları bu bölgeye yaklaşık 6600 kez saldırmış ve bölgeye 39.600'e yakın füze ateşlemiştir. 2 bine yakın İsrail tankı ve personel taşıyıcı ise bu küçük bölgeye karadan saldırdı. Deniz yoluyla da toplarıyla Gazze Şeridi'ni hedef aldılar. Bu bölge beş ay boyunca tamamen kuşatma altındaydı ve yardım kuruluşları çok sınırlı miktarda -normal günlerin onda biri kadar- yardım gönderdi. Durum böyle iken, İsrail'in üst düzey hunhar yetkililerinin son açıklamaları, Gazze'nin askeri işgali öncesinde duyurdukları hedeflere ulaşmanın henüz başlangıç noktasında olduklarını gösteriyor. Tüm bu cinayetlere rağmen rejimin başbakanı üç gün önce bir kez daha, “Biz bekamızı garantilemek için bu savaşa girdik. İsrail güçlerinin düşmanı vurma çabaları zafer elde edilene kadar devam edecek" açıklamasını yapmıştı. Burada dünya kamuoyunun önünde duran önemli soru şu: Rejim, beş ay süren bombalamalarla, 40.000'e yakın roket kullanımıyla, 32.000'den fazla kadın ve çocuğun öldürülmesiyle ve bu şeride su, yiyecek ve ilacın girmesinin engellenmesiyle henüz savaşın başında ise, ne kadar sürede ve muhtemelen kaç bomba ve mermi kullanarak hedeflerine ulaşmaya yaklaşabilir? Bu soru özellikle de şu açıdan önemlidir; savaş uzun bir süre devam edemez ve üst düzey askeri komutanlarının itirafına göre, beş aydan sonra hâlâ başlangıç noktasında olan bir ordunun - ne silah ne de dış destek açısından - yeni bir başarı kapasitesi yoktur.

Times of Israel yayın organı, rejim ordusunun askeri hedeflerine ulaşmada yaşadığı büyük zorluklara dikkat çekerek, “İsrail'in Hamas'ı ortadan kaldırmak için iki yıl mücadele etmesi gerekiyor, sonrasında Gazze'deki güvenlik tehditlerini sonsuza kadar ortadan kaldırmak için bir sekiz yıla daha ihtiyacı var. Tabi eğer böyle bir sonuç gerçekleşirse” diye yazdı. İsrailli tanınmış askeri analist Roin Bergman da birkaç gün önce Yediot Aharonot gazetesinde şöyle yazmıştı: “Aynı anda Hamas'ı yok etmek ve Gazze'deki İsrailli esirlerin serbest bırakmak mümkün olmadığı gibi, esirlerin serbest bırakılması da askeri operasyonlarla değil, esir mübadelesi anlaşmasıyla ancak mümkündür.”

Dolayısıyla İsrail'in kısa ve orta vadede hedeflerine ulaşmada başarılı olma şansının olmadığı açık. Öte yandan bu hedeflerin uzun vadede gerçekleştirilmesi konusunda da İsrail daha fazla belirsizlikle karşı karşıyadır. Daha birkaç gün önce İsrail ordusunun yedek generali İshak Brick, bir radyo röportajında  ordudaki yenilginin yarattığı kafa karışıklığına dikkat çekerek, İsrail'in Gazze'ye yönelik askeri operasyonlarının arkasında herhangi bir planlama ve ufuk olmadığını itiraf etti. Brick, “Ordu kuvvetlerinin eli her türlü saldırıya ve her oranda katliam yapmaya açık olsa da ancak ordunun hesaplı planlamasının olmaması onu absürt ve karışık bir duruma sokmuştur ve bu durum bizi zafere götürmez" dedi.

Gaspçı rejim şimdiye kadar askeri operasyonlarında Batılı hükümetlerin ciddi desteğini gördü. İnsan Hakları İzleme Örgütü birkaç gün önce, İsrail'in 16 Mart'ta Cibalya mülteci kampına düzenlenen saldırıda, İngiltere'nin yakın zamanda gönderdiği silahları kullandığını ve yüzlerce Filistinli mültecinin şehit olması ve yaralanmasıyla sonuçlandığını açıkça belirtmişti. Üç gün önce ABD Başkanı da İsrail'in -Hamas'la mücadele adına- Filistinlileri öldürmesinin meşruluğu hakkında bir kez daha konuştu. Hizbullah genel sekreter yardımcısı, Amerikalıların savaş sırasında kesintisiz olarak rejimin ordusuna askeri malzeme gönderdiğini gösteren bilgilere dikkat çekti. Askeri yardımlar da dahil olmak üzere ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya’nın çok yönlü yardımları, yalnızca Gazze'nin katliamına ve viran edilmesine yol açmış ve gaspçı rejimi askeri hedeflerine bir adım bile yaklaştırmamıştır. Dolayısıyla rejimin, hedeflerine ulaşmada son 75 yıldır her zaman yararlandığı “dış destek” unsurunun ciddi etkisine güvenemeyeceği açıktır.

Bunca cinayetlere başvurması ve bu düzeyde dış desteğe sahip olmasına rağmen İsrail'in başarısızlığının ana anahtarı “Filistinlilerin direnişi”dir. Bu, cinayet anahtarıyla, yabancı himayesiyle açılamayacak bir sürgüdür. Beş ayda açılmadıysa elli ayda da açılmayacaktır. İsrail'e karşı direnişin üç önemli sermayesi vardır. Bunlardan biri, İsrail'in ve Batı'nın henüz şokunu atlatamadığı parlak 7 Ekim zaferidir. İkincisi, Netanyahu ve ordu komutanları için büyük sorun haline gelen İsrailli esirlerdir. Diğeri de halkın ve direniş güçlerinin yenilmez imajını oluşturan beş aylık birleşik direnişidir. Bu nedenle, 6 Mart Çarşamba günü İsrail'in “Walla” sitesi askeri kaynaklara dayanarak şöyle yazmıştı: “Şu anda ordu Gazze Şeridi'nde vakit kaybediyor. Refah şehrine saldırı konusunda genelkurmay üyeleri ile ordu komutanları ve savaş kabinesi arasında anlaşmazlıklar hakim durumda.” Dolayısıyla direnişi yenmek amacıyla Gazze'ye giren ordu şimdi kendisi yenilgiye uğramıştır. Böyle bir ordu nasıl savaşa devam edebilir? Hangi ruhla, hangi düzeyde başarı beklentisiyle savaşı sürdürebilir?           

Ama öte yandan Filistin direnişi o kadar hazır bir durumda ki, Hamas'ın üst düzey yetkililerinden Mahmud Merdavi, tam ve kapsamlı bir ateşkesin sağlanması, işgalci ordunun Gazze'den tamamen çekilmesi ve bu bölgenin yeniden inşası, mültecilerin Gazze'nin kuzeyindeki yerleşim yerlerine geri dönmesi işin içinde olmazsa, işgalcilerle tutuklu takası sürecinin konuşulmayacağını açıkladı.

Daha ilginç olanı ise uzun süre Filistin’in tamamen özgürleştirilmesinden bahsetmeyen ve bu yüzden uzlaşmacı tavırla suçlanan Hamas’ın –yurt dışında oturan- bir kanadının bu günlerde Filistin'in denizden nehre kadar özgürleştirilmesi gerektiğini açıkça dillendirmesidir. Bu bağlamda Halit Meşal’in açıklamalarına özellikle değinmek gerekir.  

Filistin direnişi aynı zamanda bölgesel ortaklarının da etkin desteğine sahip. Hizbullah'ın İsrail rejiminin Jebel Cermuk tepesinde bulunan Miron üssü olarak bilinen hassas hava kontrol üssüne yenilenen saldırısı ve hakeza geçen Salı günü Hizbullah'ın Filistin'in kuzeyinde işgal altındaki altı bölgeye roket ve insansız hava araçlarıyla gerçekleştirdiği şiddetli saldırı ve eş zamanlı olarak Yemenlilerin Kızıldeniz ve Aden Körfezi'ndeki Amerikan ve İngiliz gemilerine yönelik devam eden hamiyetli saldırıları, bu bölgesel desteğin ciddiyetini gösteriyor. Bu, direniş cephesinin Arap kanadının Gazze'deki Filistin direnişine verdiği destektir.

İlginçtir ki Lübnan Hizbullahı’ın fedakarlık yaparak ve askeri güçlerini İsrail rejiminin saldırılarına kurban vererek Gazzeli mazlumları desteklediği bu günlerde, güvenlik kurumunun şikayeti üzerine Kuveyt Yüksek Mahkemesi, üç Kuveyt vatandaşını Lübnan Hizbullahı adına casusluk yapmakla suçladı ve mahkum etti! Kuveyt, vatandaşlarının Hizbullah'a maddi desteğini suç ve yasak olarak görüyor.

 Kuveyt'in bu sahnede yaptığı şey, Fars Körfezi'nin güneyindeki Arap hükümetlerinin İsrail'in bekasını ve cinayetlerini destekleme yönünde bu beş ay ve elbette yıllar öncesinde gerçekleştirdiği eylemlerin bir aynası niteliğindedir. Nitekim Suudi hükümetinin rehinesi olan İslam İşbirliği Teşkilatı'na üye ülkelerin dışişleri bakanlarının geçen günlerde Cidde'de yaptığı toplantıda, Refah'taki aç ve yaralı mültecileri ve diğer Filistinlileri kurtarmak için İsrail’in cinayet makinesine karşı herhangi bir eylemden bahsetmeden, sadece "kınıyoruz" ifadesiyle yetindiler ve Faysal bin Farhan psikolojik bir yansıtmayla şöyle dedi: “Uluslararası toplumun savaşı durdurmak için neden hiçbir şey yapmadığını merak ediyorum?!” Arap devletlerinin durumu budur.

İsrail'in savaşı kazanması ve ilan ettiği taleplere ulaşması için herhangi bir ufuk görünmüyor. Bu savaş uzun sürse bile direnişin ufku açık ve parlaktır. İsrail ordusunu mağlup etme hedefiyle direniş devam edecektir. Bu beş ayda Filistin direnişi, yaşamaya devam etmenin ve düşmana karşı inançlı ve silahlı direnişi sürdürmenin yolunu bulmuştur.

İran'ın ve direnişin diğer kollarının Gazze'nin saha ihtiyaçlarıyla uyumlu etkin desteği, engellere ve sınırlamalara rağmen devam ediyor. Gazze direnişi, İsrail'in aksine hâlâ yedekte birçok kabiliyete sahiptir. Yaklaşık üç milyon Filistinlinin yaşadığı Batı Şeria ve Kudüs çok büyük bir kapasite. Bir an bile gecikmeden Gazze direnişinin yardımına koşan ve bu şekilde 250'den fazla şehit veren Lübnan Hizbullah'ı, henüz kabiliyetlerinin onda birinden fazlasını sahaya taşımış değil. Yemen direnişi Gazze lehine harika şeyler yaratmaya devam ediyor ve tükenmez bir güce sahip. Irak direnişi, şimdiye kadar Amerika ve İsrail'e karşı yaptığı etkili eylemlerin onlarca katını gerçekleştirebilir ve direnişi destekleyen en yüksek dağ olan İran, destek sahasını genişletebilir. Dolayısıyla, Gazze'deki gayretli halkın istikameti ve azmi nedeniyle İsrail ve onun yabancı destekçileri için savaş ufku karanlık olduğu ölçüde, ordunun eylemlerinin etkisizliğinin ispatı nedeniyle Gazze'deki Filistin direnişinin ufku da parlaktır. Bunların da öncesinde müminlerin zaferine ilişkin Allah'ın birbirini takip eden vaatleri ve onlara geniş  desteği gelmektedir. Mübarek Ramazan ayına girerken Batı Şeria'daki oruçlu halkın öfkesinin patlaması Amerika, İsrail ve onlara çalışanlar için kabusa dönüşecektir. “Ve men-nasru illâ min indillah-il azîz-il-hakîm/ Zafer, ancak aziz ve hikmet sahibi olan Allah'tandır.”

Çev: Mehmet Gönül - Welayet News 



Yeni yorum ekle